Olası bir depreme ne kadar hazırız?
İbrahim TUNÇ
Hani bir söz vardır; “Tarih tekerrürden ibarettir.” Her alanda bu sözün haklılığına defalarca şahit olmuşuzdur. En yeni ve somut kanıtı da; geçtiğimiz 6 Şubat tarih 04:17 sularında 10 ilde meydana gelen deprem olmuştur. Biraz daha geriye gitmek gerekirse 17 Ağustos 1999 tarih 03:02’de yine bir deprem yaşanmış, beraberinde çok canların ölümüne sebebiyet, maddi ve manevi büyük yaralar açmıştır.
Son yaşanan depremin büyüklüğü ve etki alanı ile 17 Ağustos elbette ki birebir de karşılaştırılabilir bir deprem değildir. Fakat “Deprem öldürmez, bina öldürür” sözlerini kavramamız açısından benzer nitelik taşımaktadır. Şöyle ki; 17 Ağustos depreminden ders çıkarılmamış olacak ki, bu depremde daha ağırını yaşadık. Nice canlar yitirildi, nice çocuklar öksüz ve yetim kaldı. 3-5 kuruş rant için insan hayatı hiçe sayıldı. Gerçi genelleme yapmak işini hakkı ile yapan müteahhit, mimar ve mühendislere saygısızlık olur. Sözüm ona işini hakkı ile yaptığını iddia edip, deprem sonrası apar topar kaçmaya çalışan, insan canını hiçe sayarak kesesini dolduran ahlaksızlara…
Her neyse, bu tür kişilere yargı gerektiği noktada gereken cezayı verecektir. Bizim asıl konumuz; değerli sanatçılardan Ahmet Şafak’ın parçasında ifade ettiği gibi “Memleket meselesi…”
Memleket meselesi diyorum çünkü 3 tarafı faylarla çevrilmiş (KAF, DAF, BAF) bir coğrafyada yaşıyorsak eğer hepimizin önceliği bence bu olmalı diye düşünüyorum. Çünkü dünya zaten yaklaşık 335 milyon yıl önce erken kıtanın bir araya gelmesi ile ortaya çıkan Süperkıta(Pangea) sonrası 200 milyon yıl önce ayrışmaya başladı. Uzmanlara göre şimdi ise yılda 5 cm ilerleyerek birbirlerine yaklaşıyorlar ve 250 milyon yıl içerisinde yeni bir süperkıta daha ortaya çıkacağı düşünülüyor. Hatta buna Aurica adını verdikleri yönünde bilgiler de mevcut. Hal böyle olunca, tektonik levhalar sürekli hareket halinde. Bırakın ülkemizde depremleri, dünyada depremlerin artacağı aşikar.
Bütün dünyayı turladığımıza göre gelelim asıl meselemize; bizler Muğla olarak depreme ne kadar hazırız? Bilindiği üzere Muğla’da Batı Anadolu Fay hattına bağlı Burdur-Fethiye fay hattı, Gökova fayı, Muğla-Yatağan fayı ve Milas fayı olmak üzere 4 aktif fay hattı bulunuyor. Uzmanlara göre de 500 yıldır büyük bir deprem yaşanmayan Muğla-Yatağan fay hattında 7,2 nin altında da bir beklenti söz konusu değil.
Hal böyle olunca bölgenin en büyük fay hattı olan ve Gökova mahallesinden başlarak Milas-Ören mahallesine kadar uzanan fay hattının ortaya çıkaracağı enerjiyi ve yaratacağı yıkımı düşünmek bile istemiyor insan. Bunun en büyük etkisi de yine insan faktörü olacağa benziyor.
Buna istinaden yapılan usulsüzlüklere göre küçük ama insanlık adına büyük bir konuya değinmek istiyorum. Tarafımıza gönderilen 2013 tarihli Jeolojik Etüt Raporuna ilişkin bazı noktalardan bilgiler:
* Yapay dolgu şistlerden meydana gelen malzeme içermektedir. Etüt alanı kuzey sınırı tamamen sazlık bölge olup, balçık zeminden oluşmaktadır bu sazlık-bataklık bölgede yer alt su seviyesi yüzeyde çok net gözlemlenmiştir.
* Etüt alanı yakın çevresinde yapılan gözlemlerde etüt alanının alüvyon zeminden oluştuğu gözlemlenmiştir.
* Etüt alanı deprem bölgeleri haritasında 1. Derece deprem risk taşıyan bölge sınırları içerisinde kalmaktadır.
Rapordan da anlaşılacağı üzere olayda bahsi geçen işletme bataklık doldurularak tesise çevrilmiştir. Şuan tesis adını dile getirmeyeceğim ama bu tesis birçok aileye ekmek kapısı açan ruhsatlandırılmış büyük bir işletmedir. Bu işletme bu tesisi kurmak için ne gibi çalışmalar yapmıştır, tesisin yerleştirilmesi aşamasında bataklık bölgeye dolgu yaparak tesisi kazıkların üzerine oturtmuş mudur? Bunlar hep aşikar. Bilinen tek gerçek böyle bir rapora haiz işletmeye bile ruhsatlandırılma yapıldığı.
Peki bunun gibi kaç işletme veya yapıya göz yumuldu? Doğal afet riskine karşı bu tür yerlerde ne gibi önlemler alındı? Depremde yaşanabilecek zemin sıvılaşmasına karşı ne gibi hazırlıklar yapıldı? Yoksa ak akçeli işler devreye girerek konuların üzeri kapatıldı mı? Bunların hepsi cevap bekleyen sorular.
Ayrıca Milas’ta son 5 yılda çok müteahhit türedi. Cebine 3-5 kuruş koyan herkes memlekete müteahhit oldu. Bir araştırma yapılsa bunların çoğu bir metre kareye yere ne kadar demir atılacağını bilmezler. Bırak demiri çimentonun bile nasıl daha sağlam olacağını bilmezler. Kullanılan kumlar desen statik yapılarak ne kadar uygun orası da tartışılır. Bunların müellifleri ne işe yarar yada ne kadar sözü geçer, sorumluluklar sadece evraklara imza atmaktan mı ibaret? Yapı denetim firmaları da bu anlamda ne kadar denetimci yoksa yine ak akçeli işler mi söz konusu bilinmez. Bu yapılara iskan ruhsatı veren yapılara ne demeli?
Tabi bunlar olayın insani boyutu. Siyasi boyutuna bakacak olursak da; son günlerde yaşanan felaketler neticesinde bazı siyasilerin bangır bangır muhaliflik yapmak adına açıklamalar, dezenformasyonlar yapıldığına şahit oluyorum. Ne derler bilirsiniz; iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batıracaksın.